Thursday, December 17, 2009

Dostça bir sitem: duyun feryadımı

Lan oğlum yıllardır şurada iyi kötü yazıyorum çiziyorum, daha 4 tane izleyicim var bu nasıl iş? Arada şu "sonraki blog" şeyinden bakıyorum rastgele ne çıkarsa, bazen de böyle takipçisi bol sitelerin takipçi profillerine bakıyorum, en antin kuntin blogun bile onlarca, yüzlerce izleyicisi var arkadaş. Bilhassa da yazarı bayansa var ya çoştukça çoşmuş millet, yorum yapmak için birbiriyle yarışıyor. Lan ibneler yanyana dururken süper ligde haftanın tartışmalı pozisyonlarından başka muhabbetimiz yok; manitasal bloglara gelince herkes kitap kurdu, herkes sinefil oluyor.

İzleyen arkadaşları tenzih ediyorum, lafım bizim Samsunsporlular Çayocağı ahalisine. Ya arkadaş o kadar reklamınızı yapıyorum şuradan, daha biriniz de girip şu sayfayı okumamışsınız, eşe dosta "şu arkadaş da çok şahane bir insan, aşka ve devrime dair çok güzel şeylerden bahsediyor" dememişsiniz ayıp yaa.

Bak bu yola 2005 senesinde çıktık, sene oldu 2010 daha 4 (yazıyla dört) izleyicim var. Emeğe saygı, repleri unutmayalım...

işte isyanımın fotoğrafı. aynı bu şekilde kaderime kahrediyorum şu an...

Friday, October 30, 2009

Onkaplan'la Sanata Seviyesiz Bakış: Antichrist

Şimdi işin aslı, kaç gündür internette olsun, sözlükte olsun sürekli bunun başlığı gözüme çarpıyordu, antikrayst mantikrayst diye. Bu kadar muhabbeti dönünce ben de sandım ki Slayer yeni albüm filan çıkardı. Sonra dedim ki kendi kendime "ya zaten Slayer'ın anti-christ diye bi şarkısı vardı, yeni albümün de adı başka sanı başka bu nasıl iş?" filan diye söylenirken baktım ki meğerse filimmiş la.

Hayatta da izlemem lars von tiriyer filmi, isterse Kerry King'i başrol oynatsın. Bir seferinde bir filmine gittim, karılı kızlı entel ortamlarında bahsi geçince iki kelam ederiz, havamız olur diye; dalgaları aşmak mıydı neydi; o zulüm bana yeter bir ömür boyu (sirf ilk yarısını izledim ha, düşün).

Bir de gene bir kız arkadaş dogvil'i izletmişti zorla. Yerlere çizgi çekmişler tebeşirle güya oda olmuş, artık metafor mu oluyor, imgelem mi oluyor ne oluyorsa. Batsın öyle metafor. Değil mi Fazıl abi? (Fazıl abi programı sunduğumuz samsunsporlular çay ocağının sahibi. yalnız şu an iddaa kuponu doldurmakla meşgul olduğundan "hehe, tabi, öyledir" diye otomatik cevaplarla geçiştirdi sorumu. Alacağın olsun Fazıl abi...)

antikrayst dediğin böyle olur. lars ibnesi baksın da antikraystlık görsün biraz...

Yalnız internetten filmin afişine filan baktım da, skişli mikişli bir film galiba ha. Korsanını alıp ileri ala ala izleyebilirsiniz. Bu entellektüel milleti de bir değişik abi, vivid entertainment yapınca "kadının metalaştırılması" bilmem ne, lars von trier yapınca sanat...

Evet sanatseverler, bugünkü programımızda sanat sinemasının öncü isimlerinden lars von trier'in son filmi antichrist'ı inceledik, bir daha ki buluşmamıza dek sanatla kalın!

Onkaplan'la Sanata Seviyesiz Bakış

Evet, bu sayfalarda yeni bir köşeye başlıyorum, hatta olur da bir tvden filan teklif gelirse olası bir televizyon programı da olabilir ileride. İşte nedir, hep beraber sanata, sinemaya, şiire kısacası sanatın her dalına seviyesiz, yüzeysel bir açıdan bakacağız; muhtemelen sanatseverlerin tiksinerek izleyecekleri bir program olacak.

Dekor olarak da bizim "samsunsporlular ç
ay ocağı"nı kullanmak istiyorum. işte arada fazıl abi çayları tazeleyecek, duvarda 86-87 sezonu samsunspor kadrosunun büyük boy posteri filan, doğal ortamında kendi aramızda sohbet ediyormuşçasına samimi bir ambiyans olacak yani...



işte efsane kadro


Monday, October 12, 2009

Zombilik Kader Olamaz

Zombilik kader olamaz da kurtadamlık olur mu? O da olmaz. Ama vampirlik? Bak onu düşünürüm işte. Neticede fena iş değil, şeklin şemalin yerinde (biraz solma var o kadar), uçabiliyorsun, türlü türlü insanüstü gücün filan var. E tabi zenginlik de var (dikkat edin bir tane vampir yoktur ki öyle çalışayım da ekmek peşinde koşayım derdi olsun. hep vur patlasın çal oynasın), karı kız desen gani; yeri geliyor grup oluyor, yeri geliyor bakire kurban etme oluyor, fuhuş desen sınırı yok...

Neyse yani iyi iş vampirlik. Açıkçası yarın öbür gün bir vampir arkadaşla karşılaşsam hemen uzatırım boynumu "buyur abi burdan ısır" diye. Ama tabi eklerim hemen "kardeş bütün kanı emme de yarın öbür gün biz de tabutumuzdan uyanabilelim, vampirlik müessesesinin tadına varalım" diye. Yani kurdu var, çakalı var bilemezsin ki. Görüyoruz biliyoruz yani bunları.

Bir güneşe çıkamama sorunu var, onu da yüksek faktörlü güneş kremleriyle hallederiz gibime geliyor, teknoloji bilim filan hep ilerledi bunlar, sür 60 faktör kremi bak bir şey oluyor mu...

Bak kurtadamlık da aslında çok kötü değil bir yerde, tercih edilebilir. Yani normal insan gibi takılabiliyorsun onda da. Dolunayda filan tamam, kıldır tüydür çıkıyor ama genel itibariyle insansın, artı ekstra tonla gücün var. Gece vakti yenidoğan'da kafana göre dolaş, kimse de çıkıp diyemez ki "bilader sen ne ayaksın?". Kurtsun bir kere, ıslık çalsan yenidoğan ülkü ocağı arkanda...



zombi mombi ama şöyle elini yüzünü bir yıkasa, baltayı bıraksa fena manita değil gibi sanki... gideri var

Ama bir zombilik öyle değil. Zombilik zor, zombilik zalım... Bir kere tipin kayıyor. Neden, çünkü ölüp dirilmen gerekiyor ya. Öyle hemen vücut tazeyken dirilmece de yok, o etler iyicene bir çürüyecek ki zombiliğin hakkını veresin. Yani şekli şemali unut, bir tane manita dönüp de yüzüne bakmaz, aseksüel bir hayat.

Sonra bilinç gidiyor aga. Şuur yok, bak mesela vampirle kurtadam oturup karşılıklı satranç bile oynarlar isteseler ama zombilikte yok o. Varsa yoksa "taze beyin" yemek. Bütün amaç o. Mezardan çıkıyorsun tek hedefin olursa beyin, olmazsa kalp böbrek nere gelirse onu bulup yemek.


E o zaman ne anladım ben o işten. hiç kusuruma bakmasınlar ama zombilik iş değil, bana bir getirisi, bir kariyer hedefi yok yahu...

Monday, June 08, 2009

Fantom'un Yüzünü Gören Ölür!




Şimdi sürekli genç kızlardan mailler alıyorum, diyorlar ki "onkaplan bey blogunuzun hastasıyız, sizi de çok çekici buluyoruz, ama bu onkaplan ne demek bir açıklasanız?" (külliyen yalan!)

E tabi internetti bilmem neydi derken çizgi roman mı kaldı ki genç kızlar Kızılmaske'yi bilsin, Baltalı İlah'ı, Conan'ı sevsin? Gerçi bunlar zaten ekseriyetle erkek çocuklarının kahraman bellediği simalardı ama az sayıda da olsa meraklısı bayan arkadaşlar var, biliyorum.

Ama şimdi ben bir ortamda; "10 kaplan", "Eden adası", "fısıldayan koruluk" dediğimde kimse neden bahsettiğimi anlamıyorsa ben neyleyeyim böyle gençliği, böyle yeni nesli. İletişim sorunu yaşıyorum lan resmen!... Bizim zamanımız geçip gidiyor mu ne?

Ama ne diyor büyük şair Iron Maiden "Wasted Years" adlı eserinde: "kaybolan yıllarına üzülme/ yaşadıkların altın yıllarındır"

Monday, June 01, 2009

Holy Smoke


Hey yavrum hey... 96 senesinde ne dalgalandırmışız anarşi bayrağını be.
96 senesinin yazında liseden çok değerli bir kankamla şu gerilla kampını kurduk. Ama niye? Öyle devrimdi mevrimdi gibi uhrevi emellerimiz yoktu tabi.

Öğretmenler kampı diye bir mevhum var, bilmiyorum bileniniz var mı. Neyse bizim memlekette de vardı bundan, güzelce bir yerde, sahil kenarında bir kamp mekanı, sosyal tesisi filan var. İşte öğretmen aileleri geliyor burda kalıyor filan. Ne oldu nasıl oldu tam hatırlamıyorum; benim hastası olduğum bi manita vardı, bunun ailesiyle öğretmenler kampına kalmaya gideceğini öğrendim ben. Hemen kankayı ayarladım, "oğlum çok güzel manitasal ortamlara sokucam seni" diye. Biz tası tarağı topladık, tabi iki sap olarak kamp sınırlarında ikamet edemediğimizden öğretmenler kampının arkasındaki balıkçıların otopark olarak kullandığı yeşilliğe gerilla kampını kurduk. arkada ucundan görülen bina kampın sosyal tesisi.

Tabi kurduğumuz çadır, rus pazarından alınma uyduruk bir şey. Uyku tulumu filan zaten yok battaniyelerimiz var; mat diye bir şeyin varlığından dahi haberdar değiliz karton seriyoruz yere, öyle kamp hayatı adına cehaletin sınırlarındayız yani.

Cehalette son noktadayız ama, aslan gibi de yüreğimiz var. Çadırı kurduk; hemen çıkardım benim anarko tişörtünü göndere çektik törenle. Tabi o zamanlar bunun anarşizm amblemi olduğunu bilen yok, soranlara "soyadımın baş harfi" diyorum, "sevdiğim kızın adı" diyorum... Yoksa bir duyulsa bunun anarşi sembolü olduğu, Samsun'lu balıkçılar bizi oracıkta çadırla beraber gömerler sahile. Karadeniz sonuçta, değişik bir yer.

Ha bak fotoda böyle afra tafra yapmışız, sanırsın azılı militanız ama hepsi dravdan, trışkadan (polis molis okuyorsa buraları diye diyorum). Kampı kurduktan iki gün sonra bi aile geldi yanımıza kamp kurdu. Hilal bıyıklı, emekli astsubay bir abi ve ailesi. Hemen bizim anarko bayrağının karşısında üç hilalli bayrağı dalgalandırdı adam; gıkımız çıkmadı. Nereye çıkıyo zaten, belinde beylik tabancası var adamın. "He abi, haklısın abi, vatanı bölmeye çalışıyo bunlar abi, peygamberimizin de saçları uzunmuş ondan şeyettik biz abi" diye de geçti adamla olan günlerimiz (çok da güzel bir kızı vardı ama korkumuzdan kafayı çevirip de bakamadık kankalar).


E iyi de aga holy smoke ne peki? resme dikkatli bakın, beyaz tişörtün üzerinde solmuş bir resim var; orada "iron maiden - holy smoke" yazıyor, güzelcene bir eddie çizimiyle beraber. annem yer bezi yapmadan önceki hali bu...

Friday, May 29, 2009

ada sahillerinde bekliyorum...


acısıyla tatlısıyla, şu meretin 5. sezonunu da geride bıraktık...

ama aga zamandı uzaydı, jacobdu derken benim kafa balon gibi oldu. bu işin sonu ne olur, sonunda kate'i kim yalar, adanın arkasından mısır piramitlerini yapan uzaylılar mı çıkar artık bilemiyorum.

yalnız şu adadaki en delikanlı, özü sözü bir adam da sawyer'mış gerçekten de. başlarda kendisine karşı bi mesafemiz, bi soğukluğumuz vardı. neticede memleketteki bütün kızlar bu herife hasta, biz kıllanmayalım da kim kıllansın? (biz derken samsunsporlular çay ocağı'ndaki nezih arkadaş grubumu kastediyorum) ama aştık artık o devri, bizden biri oldu o. türkiye'ye tekrar gelirse kendisine en hakikisinden bir samsunspor forması hazırlatacaz kahve olarak...

adaların lordusun, dharmanın kurdusun sawyer, "sen gerçek bir kahramansın". artık eşşek değilsin ya, yanaşan manitalardan üçünü beşini de kardeşlerine paslarsın, biz de yolumuzu buluruz aradan...

Monday, May 04, 2009

mahalle baskısı öyle olmaz böyle olur



geçmişi anmak, geçmişe öykünmek biliyorsunuz epey trend hareketlerden. işte seksenler partileri var, "seksenlerde çocuk olmak" var, sonra bunun doksanlar olanı var, yetmiyor, "seksenlerin sonu doksanların başı" var. muhtelif sitelerde olsun, ekşi sözlükte olsun görüyoruz okuyoruz bunları. "aa aynı ben ya" diyoruz, empati mempati sonra da basıyoruz şükelayı...

"doksanlar ne güzeldi, kemancı filan hey gidi". bu da misal doksanlar rakçısının metalcisinin geçmiş özlemi. niye, çünkü doksanlar metalcilik açısından haggaten de altın yıllardı, manitalar kum gibiydi o zamanlar ortamlarda. neyse.

başa dönersek: "... doksanlar ne güzeldi..." e güzeldi tabi de istanbul'dakine güzeldi. ankara'dakine güzeldi. peki anadolunun ücra kentlerindeki metalciler neler yaptı doksanlarda haberiniz var mı sizin? oğlum siz götü boklu acidçilerle itişip kakışırken (bkz: acidci metalci kavgası) biz varoşların müslümcüleriyle, jiletçileriyle çarpıştık. sen hiç giydiğin metallica tişörtü yüzünden sopa yedin mi abidin? öyle kurukafalı siyah tişörtü giymekle olmuyor oğlum bu iş, giydiğimiz formanın hakkını verdik biz, kan bulaştırdık üzerine....

tabi ekseriyetle kendi kanımız oldu bu, zira varoş gençleri çok bıçkındı, verdiler sopayı verdiler odunu. sınıfsal hınçlarını bizden çıkardı ipnenin evlatları; "durun gardaşlar etmen yoldaşlar, biz aynı sınıfın evlatlarıyız" diyemedik. ama hey! en azından denedik ha?

Friday, April 24, 2009

"one of us"




ben bu memleketin insanını seviyorum aga. gerçekten. yani başka hangi diyarda şu resimdeki görüntüye şahit olabilirsiniz. obama iyi midir, yoksa kendi iyidir de çevresi kötü müdür bilemem de; şu manzaradaki insanlar gerçekten harikulade insanlar bence.

Monday, April 20, 2009

prag mektupları 4: son bir sigara saralım

Sun, Apr 19, 2009 at 11:55 AM

pragin hapcisini torbacisini elimle koymus gibi gittim buldum. simdi etrafta takiliyorum sokkalar mokaklar; arada giriyorum bir yerde bi bira cakiyorum. neyse gide gide bi tane parka geldim. ama kocaman bisey, agaclar heykeller cok da guzel mekan. ama kardesim bir memlekette nerde yesillik sote yer vardir, oranin hapcisi ayyasi ordadir. parka girdim ki prag'in iti kopugu ne kadar ise yaramaz adami varsa toplanmis. bankta siringayla eroin ceken vardi yahu!

bunlar tabi beni gorunce bi irkildiler. tabi ustumde de deri ceket siyah bere sivil polis gibi girdik mekana. neyse baktilar sivil degilim pis pis kesmeye basladilar beni. aynen ben de pis pis baktim bunlara. sonucta samsun cocuguyuz, ceditte buyuduk elin praglisindan mi korkacam. zaten pragda yasayan adam ne kadar belali olabilir aga, cennet gibi mekandasin ne belasi ne kavgasi. gelsinler cincine bir girsinlerde torbaci gorsunler.


neyse ben de boyle hic istifimi bozmadim, yengec yuruyusunun de dozunu artirdim ki yureklere korku salayim iyice. lan aslinda var ya, bi ustume yuruseler ebemi skerler, izbandut gibi herifler hepsi. bir yandan da zaten kacis yollarini kesiyorum, kavga olursa ne tarafa topuklayayim hesabi. ama bunlar pisti tabi anadolu delikanlsini karsilarinda gorunce. oyle yurudum ciktim gittim parktan...

prag mektupları 3: devam kavgaya devam!

Sat, Apr 18, 2009 at 3:29 PM

kanks! (kanks ne amina koyayim? hep askerden sonra oldu bu ha)

oglum bu avrupa entelijanyasi meger yamyamin cakalin kraliymis. simdi belgesellerde aslan avini yerken ormanin iti kopugu buna musallat olur etin orasindan burasindan tirtiklar ya. hah iste ayni o durumdayim kankalar!

bugun gittim gene sempozyum mekanina, ortami kesiyorum bakiyorum bizim slyviet (manitanin adi bu yazilisi biraz daha karisik ama aslinda) nerde diye. arayi sogutmadan hemen muhabbete gireyim ki iyicene bir percinlensin sevdamiz istiyorum, daglara taslara yazilsin. lan neyse kahve arasi oldu, bir de ne goreyim: bu slyvie bi masada etrafinda da genci yaslisi bi cakal surusu cember yapmis, bir muhabbet bir makara. oha dedim be amina koduklarim emege saygi be. neyse ben masaya dogru bir yarma harekati yapacam ama firsat kolluyorum, cunku bu halde girersem o ablukadan cikamam' orada sehit duserim kuzuyu kaybederiz. adamlar kimbilir nasil entel muhabbetler ceviriyor, altindan kalkamayiz ki. bizimkisi tek sikimlik kursundu onu da dun harcadim, bugune de aska ve devrime dair iste allah ne verdiyse girecem olaya. ama iste bu yamyamlarin ablukasini kiramadim canlar. ulan herifler de oyle bi yamyam ki biri gidiyo oburu geliyo, kizi yalniz birakan yok.

neyse, ben bi punduna getirdim bunun yanina damladim sonradan. hav areyu mavaryu filan. niyetim aksami confirme etmek, aradan gume gitmesin, ya dedim "aksam bulusuyoruz dimi pragi gezdireyim sana" (iki gunde de pragin kurdu oldum ha, bi striptiz bari bulamadim annakoyim) manita demesin mi "ya ben cok yorgunum, sanirim bu aksam erken yaticam fazla oyalanmasak!" lan artik bu avrupali cakallar kizin aklini nasil celdi ne dediler bilmiyorum ama goz gore gore elimdeki ekmegi calmaya tesebbus ediyor herifler.

simdi sempozyum bitti, aksami bekliyorum moruklar. mucadele suruyor, onkaplan direniyor, savasiyor! gerekirse otelinin onunde elimde sarap sisesi sabaha kadar beklerim, yapmadigimiz is degil...

prag mektupları 2: çakallar puslu havayı sever

Sat, Apr 18, 2009 at 12:32 AM

millet; simdi tabi burada bilimsel amaclar icin bulunuyorum, sempozyum var bi tane ona katiliyorum. iste mimarlikta egitim mi mimari politikalar mi oyle bi skim biseyler pek dinlemedim ne diyolar.

neyse iste bugun takim elbiseyi cekip canti gibi girdim ortama, ortam entel mimar kari dolu ama bi yanda da hostes cek kizlari var benim aklim onlarda. millet biseler tartisiyo ben kizlari kesiyorum acep nasil yanasiriz diye. bir iki kesik-gulumseme filan aldim iyice cesaretlendim tabi ama aga bu cek kizlari cok uzun lan. bir de topuklu ayakkabilari giymisler hepsi olmus heykel gibi. neyse iste ben tabi icerde de nerde guzel kari var hepsini tespit etim arada bunlara da kesik atiyorum entelde olsa avrupali sonucta bi yolunu buluruz diyorum.

boyle boyle ben bunaldim icerdeki konusmalardan disari ciktim hostes kizlarla kesisiyorum koseden. derken icerdeki guzel manitalardan biri cikti disari kahve mahve aldi disariyi seyrediyo; ayni filimlerdeki gibi ha. hemen gittim yanina "siz de mi partiden sikildiniz" dedim. avrupalinin hali baska tabi hemen gulumsedi, dedi "mimar misin?" oglum mimarin krali oldum orada. hatun fransiz bu arada bi tane dergi mi biseler icin kulturel haberleri topluyo o ayak gelmis bu sempozyumu izliyor. tabi kiz mimarliktan anlamiyo diye verdim ayari, atiyorum tutuyorum. mimariden girdim ab'den ekonomiden ciktim. lan kiz dedi ki "icerdeki tartisma hakkinda ne dusunuyosun?" tabi benim olaydan bi haberim yok icerde ne donuyor, konuyu bile bilmiyorum. dedim ki buna "ya bosver bu mimar milleti bayilir tartismaya, ben kendimi bildim bileli her toplantida tartisiyo bunlar, turkiyedekiler de boyle" dedim. kankalar hatun bu sefer dedi ki "aa neler tartisiliyor turkiyede su siralar?".. kiz tabi bilgilenmek istiyo gazeteci kimligi var bi yandan, tehlikeli sularda yuzuyorum yani. kem kum ettim, ee..uu dedim, "let me think" filan diye zaman kazanmaya calisiyorum filan, en son "egitim sistemi" diye salladim ama gulmemek icin de zor tutuyorum kendimi, allahtan yuttu manita. nerden bilsin tabi bunun bizim orda yillarin harli geyigi oldugunu...

neyse yani baktim entel muhabbetin sonunda elimize alacaz, manita durumu cakacak hemen topu kanatlardan merkeze aldim direk kaleyi gordum! dedim pragda guzel ortamlar biliyorum, takilalim beraber bi aksam! pariste iki yabanci hesabi. tamam dedi yarin aksama randevulastik.

neyse, insallah su deplasman macindan alnimizin akiyla cikacaz yarina. yurt ici yurt disi tum ###* camiasinin yuku sirtimda allah utandirmasin. lan o degil de askerden de yeni geldik sayilir sampanyayi erken patlatmayalim moruklar?

*: burayi sansurledim, gizli cemiyetimiz desifre olmasin deyu

Sunday, April 19, 2009

prag mektupları 1: ortam süper fiyatlar uygun

ayıptır söylemesi prag'da bulundum bir süre, ordayken de çok güzel kankalardan oluşan bir ortama düzenli mail atabilme imkanım oldu. şimdi bunlar mail listelerinde kaybolup gideceğine bari şurada dursun, kimse okumasa da arada açar eski günleri anarız hesabı. evet, ilk mektupla başliyrüz:

Thu, Apr 16, 2009 at 3:13 PM

selamlar millet.

oglum biz yillardir coplukte yasiyormusuz soyleyeyim. nasil bir sehir, nasil bir ortam anlatamam. cek kizlari da dendigi kadar var, agzim acik kiro gibi dolasiyorum burda. sutyenin icad oldugu henuz cek topraklarina ulasmamis, zaten gordugum kadariyla ihtiyaci da yok ablalarin.

bir de yayalara bir ihtimam var anlatamam kankalar. soyle kaldirimdan ayagimi yola atiyorum, urkek kedi gibi-buradan alismisiz ya- etrafi kollayip karsiya gececem kosarak, lan butun arabalar duruyor yol veriyor. hala alisamadim,etrafa bakiyorum neye durdular la bunlar diye. medeniyetin hali baska aga! simdi otelin internet odasindayim ordan seyediyorum, birazdan kacacam ortamlara akayim gene. hadi gorusuruz, fotolar donunce.

Thursday, March 19, 2009

Yozgat Death Squad


evet, böyle bir projem var. işte thrash/death metal olacak proje. öyle albüm satsın, ünlü olalım, kızlar versin falan fıstık önemli değil (kızlar kısmı önemli gibi aslında). rakınrol adabına uygun olarak eğlenelim, güzel bir şekilde thrashimizi icra edelim yeter.

ha isim neden yozgat death squad? yozgatlı değilim ama biliyorsunuz yozgat "yiğidin harman olduğu" yerdir. bizim grupta da öyle bir şekil var ki gören "aaa.. ne metalci insanlar, ne sanatçı insanlar " demiyor, hangi inşaatta çalışıyorsunuz diyor. e madem öyle işte böyle naapalım...

"yozgat death squad" olarak güzel şeyler yapacağımıza inanıyorum. entel müzik piyasasının köküne benzini döküp kibriti çakacağız inşallah.

misal, bir rumble militia almanya'da nasıl bir yandan müziğini en güzel şekilde icra edip bir yandan da nazi itlerini kovalıyor, sırtlarından sopayı eksik etmiyorsa biz de buna benzer bir misyon edinelim istiyorum (rumble militia'ya da sonsuz saygılar buradan). ha burda nazi yok, ama ismi farklı cismi farklı türevleri var. bunun yanında biliyorsunuz ankara kültür ve sanat başkenti, çok sayıda entel var, sanatçı var. bunlara da gerekli odun terapisini uygulamak lazım diye düşünüyorum.

yozgat death squad: coming soon!

Friday, March 13, 2009

komutan sagda!


- "aa ne çabuk döndün sanki dün gittin gibi.."


işte bunu duyunca kafayı koyasım geliyor. ama aynı eşşekliği zamanında ben de yaptım, yapmadım değil. siz siz olun askerden gelen yakınınıza "ne çabuk geçti" minvalinde bir şeyler söylemeyin. çünkü zaman izafi bir kavram, evet gerçekten de hızlıca geçmiştir o 6 ay ama içerdeki adam (içeri?) için o kadar hızlı geçmiyor, günler haftalar gibi oluyor, kışlada zaman duruyor...

vaktiyle bu lafı sarfettiğim askerden dönen tüm arkadaşlarımdan da özür diliyorum, bilemedik tabi neyin ne olduğunu.

dikkayytt! sasruşşş!


pelitözünde bir gece



pelitözü, yiğidin harman olduğu bir yer. öyle eğlenmek için, hoşça vakit geçirmek için gidip kaya tırmanılacak bir yer değil. sert, acımasız, soğuk, ıssız. artistlik yapacak kızlar yok, konfor yok, hatta bazen su bile yok. işte öyle soğuk bir kış gecesi, pelitözünde çile dolduruyoruz.... (duvardaki conan çalışmalarına ekstra dikkat!)
 
Related Posts with Thumbnails