Tuesday, December 26, 2006

hayata ve yapılmış yanlış seçimlere dair

Bazen bir şeyler oluyor, bir yere gidiyorum birileriyle karşılaşıyorum mesela, sonra diyorum ki “ya ben bir yerlerde çok büyük bir yanlış yaptım galiba”. Öyle yani.

Şimdi nerden çıktı bu? Geçen cumartesi, olağan bir şekilde Karakedi’yi dinlemeye yolcu’ya gittik. ( karakedi pek nadide bir heavy metal grubu oluyor) olağan olarak da gene sap sapa sen ben bizim oğlan şeklinde. tabi epeydir gitmiyorduk, yanlış hatırlamıyorsam eskiden (eski dediğim birkaç ay öncesi) ortam bizim gibi sap metalci tiplerle dolu olurdu (dişi olarak asena var tabi de oda bizden ayrı insanüstü bir varlık). İşte bu biz bize olmanın verdiği gazdan olsa gerek, ortalık hedbenk yapıp “slaayeeerrrrrööaarrghh” diye bağıran, birbirine el şakaları yapan tiplerle doluydu. Yani kimseden çekincemiz yoktu, evde maç seyrediyor rahatlığındaydık. Geçen cumartesiye kadar...

Lakin o neydi? İçeride 50 kişi varsa ben diyeyim 20 siz deyin 30u karşı cinstendi. Ayıptır söylemesi hepsi de hoş, güzel metalci kılıklı ablalar, bacılardı. Böyle efendim siyah siyah giyinmişler, bir takım gotik makyajlar filan. Neyse, e şimdi hal böyle olunca bizde bir tedirginliktir hasıl oldu. Cool adam olma tedirginliği. Acaba manitalar ne düşünür tedirginliği. Yanımdakilere baktım, etraftaki metalci yoldaşlara baktım; ve herkesin gözlerinde aynı korkuyu gördüm. Bir tutukluk, bir çekingenlik. Bir ara “slayeeeerrrr”
diye bağıracak oldum, birkaç hatun kafasını çevirip aşağılarcasına baktı gibi geldi, sonunu getiremedim, tuvalete kaçtım hemen.

Kızlar da nasıl cool, nasıl yarı tanrı havalarındalar. Ulan sizde hiç mi Allah korkusu yok, hiç mi sahneye Asena’ya bakıp utanmıyorsunuz? Bizde Allah kuluyuz nedir yani bu tripler, havalar…

Neyse bu ayrı bir konu. Sonra sağ köşedeki masada oturan sarışın çıtır bir hatun gördüm ki dünyam başıma yıkıldı. Ey cenab-ül rabbülalemin! Ey hikmetinden sual olunmaz rabbim! Sen o huriyi nasıl yarattın? O nasıl bir güzellik? (burada da araya girip şunu sormak istiyorum, peki bunları bu kadar özenerek yarattında, hikmetini bizden neden esirgedin, bizi niye karikatür gibi yaptın Ya Rab!) Yahu bunlar nerede yaşıyor? Ne yiyor ne içiyor? Neden benim etrafımda bu insanlar yok da hep bira içip geğiren bir takım sakallı bıyıklı sapların arasında geçiyor ömrüm? Ben nerde yanlış yaptım?

Yeter hüleaannn!!!

Wednesday, December 20, 2006

askerr rahaattt!!!!

hehe...

askerlik mevzuunu bir süreliğine hallettik, ama tabi er geç giyecez yeşil üniformayı, kaçış yok.

bu arada kendisi yazmıyor ama aqhorus nickiyle bu sularda arz-ı endam eden kerem kardeşimiz afganistan görevini tamamlayıp memlekete döndü, hayırlı uğurlu olsun. döner dönmez de gitmiş işe başlamış. oğlum gezip tozsana lan biraz, adamlar vermiş süresiz izni, ne işin var ofiste? işadamı oldun bakıyorum? atıp tutuyodun afganistandan yok kaş'a yerleşecem, yok geyikbayırında arsa alacam tarımla uğraşacam diye?

neyse, emekliliğe artık.

rakınrol bebeğim!!!

Thursday, November 16, 2006

episode 3

epey de zaman geçmiş ama episode üç müç yazacak durumda değilim. zaten askerlik bir yandan kapımıza dayanmış, haki yeşili kabuslar görüyorum...

neyse, sonunu anlatayım da meraklanmayın bari. çok geçmeden ortaokul bitince ben hemen ortaokulun yanındaki devlet lisesine, bu ibnenin evladı sportmen billy ve bütün güzel kızlar da o vakitler yeni uygulamaya konan süper liseye gittiler. ben niye gitmedim o süper liseleye? gönül isterdi ki "ben o karaktersizlerle birarada duramazdım, yapamazdım" diyebileyim. ama karne ortalaması yetmedi, yoksa ne işim olur itin kopuğun arasında...

son olarak;

"her türk asker doğar"

Friday, September 01, 2006

ortaokul yılları episode 2

anılar, şimdi gözümde canlandılar
anılar, beni bu akşam ağlattılar

Çoşkun Sabah


şimdi bizim ortaokul yıllarımız- ki 90lı yıllara tekabül eder- şimdiki gençlere göre daha ezik, daha utangaç bir şekilde geçti. Yani bir kızın yanına gidipte meramımızı anlatmak çok büyük meseleydi, utana sıkıla gidip işte “yav bizim bir arkadaş var, senden çok hoşlanmış..” gibisinden bir tanışma seramonisi yapardık ki şimdi düşününce o metodla gerçekten de kaybetmeye mahkummuşuz.

Neyse yani o ahval ve şerait içinde tabi bu ‘yanşamama’, 'kendini ifade edememe' durumunu başka bir takım simgesel gösterilerle aşmaya çalıştık haliyle. Yani nedir bu simgesel şeyler, ne bileyim mesela okul bahçesindeki maçlarda rövaşata golü atınca bütün manitalar hasta olacak sanıyoruz. Oysa kafaya ranbo misali bağladığın o kravatla hangi kız hasta olacak sana ey sefil?

İşte biz bu gaflet uykusunda kendimizi türlü maymunluklarla hırpalarken, sınıfın hatta okulun bütün erkeklerini etkileyen bir gelişme oldu (bak bu kısım tam gençlik filmlerindeki gibi). Orta sona geçtiğimiz yıl sınıfa yeni bir çocuk geldi. Bu ipnenin çocuğu orta 2ye kadar yurtdışında yaşamış, bir de bizden 2 yaş kadar büyük. Haliyle bizden de iri, üstüne üstlük sarı saçlı mavi gözlü yakışıklı bir şey. Tabi herifte şahane de yabancı dil var, ingilizce dersinde hocayla muhabbet ediyolar karşılıklı, bizde bakıyoruz “nooluyo lan” diye. O zamanlar yok tabi ingilizce, nerden olsun. Tabi bu durum sınıfın kızlarının da dikkatini çekince biz biraz kıllanmaya başladık. Ama dedik ki “oğlum bu zengin bebesi, süt çocuğu, beden dersinde aklını alırız kafasına veririz topu rezil ederiz.” Bak bak. Laflara bak. Van basten’iz ya hepimiz. Lan beden dersi geldi, herif nerde öğrenmişse futbolu artık, top cambazı gibi hepimizi sıraya diziyor, kaptan gibi maçı yönlendiriyor...bir anda sınıf takımının yıldız forveti oldu şerefsiz. O şerefsiz beden hocası da nasıl hemen sattı beni, “sen biraz da defansta oyna” diye. Hayallerimi yıktınız lan!neyse...

Futbolda yaşadığımız hezimetten sonra, dedik kendimizi kaybetmeyelim, daha bunun basketbolu var. O zamanlarda ben samsun dsi sporda oynuyorum ayıptır söylemesi, üç beş bişeler biliyoruz basketbola dair, diğer sefiller gibi karpuz sallayışı yapmıyorum yani potaya. Bi punduna getirdik ders çıkışı maç ayarladık, kızlar mızlar da izliyor. Ayarlamaz olaydık. Lan arkadaş adam sportmen billy çıktı, basketbolda da elimize verdi, orda okul takımında mıymış neymiş. Hadi diğer basketbol cahili sefilleri geçtim zaten de benden nasıl çaldı o topları belli değil... “yaşı büyük, bizden uzun ondan” diye avuttuk kendimizi. Tabi bu arada çocuğun karizma gittikçe büyürken, bizim sınıfın kızları neznindeki zaten pek iyi durumda olmayan itibarımız dibe doğru yaklaşıyordu. (şimdi burda bir parantez açıp o ergen kendime seslenmem lazım. Lan bre gafil, sıraların üstünde deve güreşi yaparak o kızları nasıl etkileyeceğini sanıyorsun zaten?)

Sonra, ilerleyen haftalarda bu sportmen billy’nin aynı zamanda jimnastikçi olduğu da ortaya çıktı, herif okul bahçesinde geri geri 5 parende atıp, kombinasyonu da havada ters taklayla bitirince bu adamın tanrının kılıcı olarak günahlarımızı cezalandırmak için gönderildiğini anladım. Ama en acısı da o havada ters taklayla biten gösteriden sonra kopan alkışlardı. Kızların gözündeki hayranlık dolu bakışlar sanki ebedi bir lanetin ilk işaretleriydi. Gittim potaların yanında oturdum ağladım...

Tabi biz sınıfın gururu kırık erkekleri olarak, bu duruma düşmüş her türk gencinin yapacağı gibi bu ipnenin çocuğunu evire çevire dövme planları yapıyorduk ki, adamın kung-fu da siyah kuşak sahibi olduğunu öğrenmemizle bu plandan da gözyaşlarıyla vazgeçtik. Yenilgiyi kabul etmiştik artık. Oysa kaderin bize oynayacağı oyunlar daha yeni başlıyormuş. Ey cenabül rabbülalemin! Daha sabi yaştaki o çocuklara bunca cefayı niye reva gördün ey bağışlaması bol rabbim?

to be kontinyut

Thursday, August 31, 2006

dans pistinde bir günahkar

hayatımda ilk defa bir "club" alemine girdim ki sormayın dostlar, tanrı crom günahlarımı affetsin. tabi normal bi gecede ben ve yanımdakiler gibi sakallı bıyıklı sap grubu hiçbir şekilde giremezdi o nezih beyaz türk ortamına da, yanımızda 5 tane hatun olunca elimizi kolumuzu sallaya sallaya girdik cennetin kapılarından içeri. e girdik te nooldu, orası "batı cephesinde değişen bir şey yok" şeklinde. tabi ben slayer dinleyen bir insan olarak bir kenarda muhtar duruşuyla dikilip etraftaki karılara bakmaktan başka bir şey yapmadım. haa bayan arkadaşların yoğun ısrarı ve alkolün etkisiyle eblek bir iki figür sergilemiş olabilirim, ki zaten hayatımda kendimi o kadar aciz hissettiğim tek an; aladağlar'da bir fransız rotasında, boltun 7-8 metre üstünde altıma doldurarak stoper atmaya çalışırkenki andı (gözyaşlarımızı bitti mi sandın?). nerde metal konserlerinde şevkle kafa sallayan, "slayeeeerrrr" diye bağıran metal bıradır, nerde göz ucuyla hatunları süzüp ezik ezik sallanan, bir yandan da yanındaki saplara "oluyo mu lan?" bakışları atan bu kılabır şerefsiz?

şimdi ruhumu bu günahlardan arındırmak için açtım winampı son sürat thrash dinliyorum ama gece ki görüntüler aklımdan gitmiyor. lan o değil de ne manitalar vardı öyle böyle değil...

Tuesday, August 01, 2006

tell them...

"tell them of what thou alone hast seen, then what thou hast heard...tell them of battles and kings, horses, devils, elephants and angels, but omit not to tell them of love and suchlike."

rudyard kipling
(life's handicap)

Tuesday, July 11, 2006

on t'aime zizou

biraz olaylı bir finalle de olsa, futbol aleminin güzel topçularından zinedine zidane futbola veda etti. şimdi yok zidane'a yakışmadı, hata etti bilmem ne diye zaten türlü türlü internet sitelerinde tartışılan şeyleri tekrarlamaya gerek yok. ama artık materazzi ne dedi de o kafayı yedi böğrüne orasını da bilemiyorum...

zaten bence çok kral bir hareket yaptı zidane. bakın finalde azzuri'yi desteklemem rağmen diyorum bunları, böyle kayıt düşülsün tarihe. neyse, velhasıl kelam, bir dünya kupasını da böylece bitirdik...

hoşçakal zizou. seni izlemek gerçekten güzeldi.

not: konuyla ilgili güzel bir yazı için bkz. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=192735

Sunday, June 11, 2006

şifre neydi lan?

şaka maka ben bi blog sayfam olduğunu unutmuştum. şifreyi bile hatırlayamadım, ne varsa denedik hafızanın kıyısnda köşesinde. neyse yazmak lazım arada sırada...
 
Related Posts with Thumbnails