Friday, July 06, 2007

benim sadik yarim fashion tvdir

öyle bir muhitte yaşıyorum ki; evden çık güvenlik caddesindesin, 10 dakkada tunalıdasın, 15 dakkada kızılaydasın. son derece de nezih bir yer, ankaranın aristokrat kesimi burda yaşıyor adeta. arada bakkala çıkıyorum evden, caddede şık şık teyzeler, beyamcalar, efendim güzel güzel ablalar, manitalar... biz de böyle şort tişört inşaat amelesi gibi dolanıyoruz ortalıkta. ondan sonra da vay efendim çok yalnızım da, ağlasam gözyaşlarıma dokunurmusun da duygusal bir takım şeyetmeler...babayı dokunurlar sana bu kafayla..

neyse işte, baktım bu gidişat gidişat değil, manitaların en işlek olduğu semtte hamam böceği gibi yaşıyoruz, kuruyup gidecez; ortamlara akmaya karar verdim.

bu şiarla yola çıkıp, zaten dünden hazır olan ev arkadaşlarını da kafalayınca random denen mekana aktık dün akşamüstü, usulca. böyle neyşınıl coğrafikte, aslanlar kaplanlar dereden su içen antilop sürüsünü çevirir ya, işte öyle önce bi sinsi sinsi inceledik mekanı en güzel yer neresi, manitaları en iyi nerden keseriz diye. yalnız ortamda çok cevvalmiş be kardeşim, nasıl türlü türlü manita dolu her yer, nereye bakacağını şaşırırsın o derece.

tabi bunun yanında bolluğu duyan gelmiş, çakal kaynıyor ortam. bütün stratejik masaları da kapmış ibneler, ücra kerbela masaları var bir tek, duvarları izliyosun... hemen soteye yattık köşede, masa boşalsın diye bekliyoruz filan neyse , baktım masanın birindeki çakal sürüsü koca fıçıyı (hani böyle geliyoya masaya kocaman, musluğu var doldurup içiyon çeşme hesabı ondan) devirmiş, tabi manitalardan ışık gelmeyince vermişler kendilerini biraya, çereze. kafalarda bir milyon olmuş, dedim bunların kalkması yakın, aportta duralım ziyan olmayalım kıyılarda köşelerde.

velhasıl kelam masaya oturduk oturmasına da, akıbetimiz aynı oldu canlar, tarih tekerrür etti dostlar. hani o belgesellerde antilop sürüsü vaziyete uyanır da direk topuklar ya, aslanlar da boynu bükük geri döner otu samanı kemirir açlıktan, bizimkisi de öyle oldu işte...

eve gittik, açtık fashion tv izledik anasını satayım, bir geceyi daha böyle heba ettik.

Wednesday, March 28, 2007

river...

ant balcı diye güzel bir insan, ki kendisi gene yurdumuzun müstesna musuki cemiyetlerinden in spite'da gitar çalmakta, river-project deyyü bir şey yapmış, open heart adlı albümünü de metal camiasına armağan olsun hesabı internetten indirelybıl olarak çıkarmış. kozmozun kardeşliği adına yapılan bu hareketi ayakta alkışlarken bir yandan da headbang yapıyorum zira şarkıları dinleyip de yerinde durmak mümkün değil.

death tınılarıyla harman olmuş, melonkoliyle yoğrulmuş fevkalade bir eser. dinleyelim, dinletelim, dinlemeyenleri uyaralım. aha da linki burada girin indirin, vatana millete hayırlı uğurlu olsun.

www.river-project.com

Monday, February 12, 2007

spartakus

hayat bir türküdür spartaküs
avutucudur geçicidir
güneş tepeler üstünde yükselirken
ve kıyıları döverken mor dalgalar
hayat bir türküdür spartaküs
köylü kadınların küçük çocukların söylediği
orda trakya ovalarında

özgürlük uçan kuşlara benzer
ağaç yaprağına yağmur damlasına benzer
varinia'nın gözyaşlarına spartaküs
o britanyalı köle kadının, o kır çiçeğinin
bir gladiyatörün acı gülüşüne benzer
kanları toprağa belenirken

onlar dostluğu bilirler mi
kardeşliği bilirler mi
başkası için ölmeyi hiç
onlar bilirler mi spartaküs
ayağa kalkınca makedonya'nın
lombardiya'nın taşı toprağı
yaşlıları, hastaları, genç kızları
özgürlük için saçları bayraklaşan

onlar, roma'nın uygar efendileri
dövüşken horoz yetiştirir gibi
avrupa'nın, asya'nın, afrika'nın
o, kölelikten başka hakkı olmayan
en güçlü insanlarını meydanlarda
birbirine öldürtüp kahkahalarla gülen
eğlenceye ve elmaslara çılgınca düşkün
onlar, roma'nın uygar efendileri

frigya ovasında yetişen buğday
acem ipeği, mısır pamuğu
besili sığırları afrika'nın
finike'nin sedir ağaçları
ve genç kızları normandiya'nın
herşey, hatta dalgalar, gökyüzü
dağlar, esen yel ve gün ışığı
güya bu efendiler içindi.

köle doğmak boynunda bir zincirle
sırtında bir kamçıyla
yüreğinde bir damgayla spartaküs
uşaklık edeceğin saraylar yapmak
geçemiyeceğin köprüler, sürüneceğin yollar
çürüyeceğin zindanlar yapmak
ve taşımak olmayan günahlarını sırtında
doğduğun günden öldüğün güne kadar

zincirleri kırmak güzeldir spartaküs
gökyüzü gibidir, yaşamak gibidir
aşk gibidir
çıkmak geceden güne
zincirlerden öte uzundur dünya
duvarlardan öte yaşamak geniştir
besbelli sevginin en güzeli
zincirleri kırmaktır yeryüzünde

hiç unutabilir misin spartaküs
yüzünü afrikalı zencinin
gözlerini unutabilir misin
ancak bu denli sevebilir insan
kılıç, kan ve romalılar arasında bile
gönlü böylesine sevgiyle taşan
bu adam
seni öldürmemek için kendi öldü
sen o zaman vurulmuştun işte
ölüm güzeldir böyle yaşamaktan

bir romalı yüreği gibi değil
ezik bir köle yüreği gibi çiçek yetiştiren
ak bulutların öptüğü
makedonya dağlarından
cins atlar büyüten, yapağı veren
macar ovalarından
çıkıp karlı alp dağlarını
köle toprakları bir boydan bir boya aşan
bir su gibi içip özgürlüğü
mızrağının ucunda
alınteri ve sevgi taşıyan
sen ki o mermer saraylarda yaşıyan
kölelerin bayrağı spartaküs

kan ve kemikler üstüne şanları kurulu
parayla, döneklikle soylu olmuş kişilerin
bilmediği bunca şeyi bilirdin
sen ki bir çocuk için yaşamayı
bir kadına gönül vermeyi
eğilip toprağı öpmeyi bilirdin spartaküs
"biz kölelerin de bir tanrısı vardır..."
bunu bilmiyordun işte
çünkü kölelerin tanrısı yoktur spartaküs

yoksulluk kötüdür spartaküs
bilgisizlik kötüdür
ama hiçbir şey boyun eğmekten
daha kötü değildir
sen de yenildin sonunda
bir çarmıhta can verdin
ama bir türkü gibi çağdan çağa
erkekçe savaşmayı öğrettin insanlara
adını öğrettin spartaküs.

kemal burkay
 
Related Posts with Thumbnails