Monday, July 07, 2014

Lan nooldu?

Arada nooldu? Bir sürü şey oldu aslında.... Geçen yılı gazla biberle geçirdik, bu yılı da bir şekilde ortaladık, vakit geçti gitti... Sanata seviyesiz bakış mı? Oğlum 35 yaşıma geldim daha itlik serserilik mi yapayım?

Yalnız yokluğumu fırsat bilen Lars von trier gene film çekmiş, karılı kızlı bir dünya ahlaksızlığı doldurmuş gene sanat diye ibne. Benden kurtulamazsın Lars, 45 yaşıma da gelsem senin filmlerini analiz edecem, "sinemaya seviyesiz bakış" gururla sunacak, gerçekleri susturamazsın Lars!

Geçenlerde Samsunsporlular çayevi'nden arkadaşlarla oturduk bunun son filmini izleyelim dedik. Çayevini de kapattılar ya lan. Elleri kırılsın. Neyse, oturduk izleyelim dedik. Aslında belgesel izliyorduk, nerden konu buna geldiyse. Şahane de belgeseldi, aslanlı kaplanlı. Masai Mara düzlüklerinde bir sabah daha oluyordu...

Neyse işte. İnternetten aradık bulduk, indirdik filmi. Nymphomaniac filmi var ya o işte. Afişinde karı var, bunu yalıyorlar. Açtık izliyoruz. Bir kaç sahne oldu bunlar hemen harekete başladı. Baya baya başladılar ama. Zenci abiler var, çıkarttılar emanetleri doğrudan girdiler aksiyona. Ulan dedim, Lars'a bak, herif iyice pornocu olmuş ya la! Bu günleri de gördük, herif sanat diye pornoyu dayamış en sonunda dedim. Biraz daha izledik filan ama kankalar, baktık ki olay hiç durmuyor tam gaz devam ediyor. Yani ucundan kıyısından bir sanat manat ayağına bir şeyler olması lazım derken mevzuya uyandık. Filmin ismine bi baktık ki NymphomaniacXXX.

Meğer adamlar hemen pornosunu çekmişler, biz de sanat filmi diye onu indirip izlemişiz ya la?

 Buradan da kadın vücudunun temalaştırılması üzerine entel bir çıkarım yapabilir miyiz ne dersiniz kankalar? Hala okuyan kaldıysa yorumları bekliyorum...  

Thursday, September 06, 2012

Kurşun, Yumruk, Tekme...

 Slyvester aga bu önümüzdeki seçimlerde MHP'den milletvekili adayı, bıyıkları ondan uzatmış böyle. New Jersey'den adaymış, oraların Yozgatı...

 Benim için 7. sanatın olmazsa olmazlarıdır bunlar. Araba kovalamacayı da dahil edebiliriz. Bir sinema eserinde önce bunlara bakarım; ne kadar kurşun sıkılıyor, mühimmat yakılıyor, ne kadar yumruk atılıyor ona göre giderim filme.

Bu The Expandables filminin ilkinin de kadroyu görünce hemen gittiydim zati, gerçi onda senaryo yazmayı unutmışlardı ama olsun. Slyvester demiş ki ekibe, ya kafanıza göre takılın ordan oraya kurşun sıkalım bomba atalım, kameraman arkadaş da aradan çeksin bileştirsin. Nasılsa gidişat belli, senaryoya para vermeyelim boşuna demiş. Öyle oldu o film.

Şimdi ikincisi çıkmış, bunda kadroda Chuck Norris'le Van Damme da var. Yani ilk filmde kurşun boldu, tekme yumruk biraz zayıf kaldıydı onlar da tamam olacak şimdi. Ben daha izlemedim ama Van Damme hasmının ağzındaki zigarayı tekmeylen alıyorsa var ya isterse bunda da senaryo olmasın her türlü izlerim, izletirim.

Kankalar, sanat filmi diye manitaları kandırıp götürebilir miyiz acaba yerler mi? Biliyosunuz sanat aleminde her yol var, ucundan bir yerden bunu da bieanal filmi diye (görsel şiddetin ekstrem boyutlarda izdüşümü ve toplumsal algıyla olan etkileşimi filan diye) yutturamaz mıyız? 15 sene önce olaydı olurdu ama şimdi internet çıktı artık zor. Telefondan bi giriyolar gugıla, her şey ortaya çıkıyor. Sanat mı ayılık mı hemen görüyor. Eskiden olsa her türlü yuttururdum, festivallerde oynadı bu yıl diye. Bu devirde çakallık da zor. Ocağın batsın modernite...

Bir yol bir yordam gösterin hele, nasıl yapak bu işi?

Sunday, June 24, 2012

Jean Claud Van'dayım...

Böyle kötü bir kelime esprisi ile başlamak istemezdim ama naapalım kankalar, takribi 1 aydır iş icabı Van'dayım, şu an F klavyede bu yazıyı yazmaya çalışıyorum. Şafak karanlık...

Buradaki en büyük eğlencem ise beton dökümü izlemek, ustalarla "yalnız betonun kıvamı iyi haa" gibisinden muhabbet etmek ve inşaat gezmek. Crazy crazy Van nights... Doğumgünümü de burada ustalarla kutlamayı nasib etti mevlam. Betonun üzerine mum diktim, kalıplara üfledim...

F klavye zulmü de betermiş be arkadaş. See you kenks!

Wednesday, May 02, 2012

Yoluma Yoldaş Oldu Dost Poşeti

İşyerine yürüyerek giden yürüyerek gelen bir insanım. Böyle bir güzellik nasib oldu bana, gerçekten büyük bir nimet. Her gün takribi 20 dk. sabah 20 dk. akşam takım elbise ile yürüyorum. Takım elbise ile, takım elbise ayakkabısı (bunların bir adı var ama şimdi hatırlayamadım) ile yürümek tam bir cefa. Ama onun da kolayını buldum, işyerinde dolaba bir ceket, etajere de ayakkabı bıraktım; kumaş pantolon altına spor ayakkabıyla gidiyorum mekana.

Neyse konu o değil, konu kumaş pantolonla  günde 40 dk. yürüyor olmam. Şimdi bunu aklınızda tutun, buradan başka bir konuya geçiyoruz; yaz günleri sokaklarda gördüğünüz rezil bir görüntüyü canlandıracağız. Gömlek, kravat, kumaş pantolon giymiş bir erkek ve boynuna asılmış bir boyun çantası. Gerçekten itici. Kızlar sevmiyor böyle görüntüleri. E ama siz çanta taşıyosunuz, biz ne yapalım? Cüzdan, telefon, anahtar, mp3 player zart zurt bunları pantolonun cebe -hele de kumaş pantolsa- dolduırunca çok mu güzel oluyor? Olmuyor... O halde çare? Lütfen dostlarım, boyun çantası demeyin, bu kepazeliğe ortak olmamı beklemeyin benden. Hele bir de onların boyun askısı olmayıp elde taşınanları var, kulbu var ordan tutup taşıyon, Man's purse. What the fuck is thiz?

The Wire'ın bir bölümünde de bunun mevzuu vardı, Jim Mcnulty'nin evrupalı işadamı kılığında gizli göreve gittiği bölüm (Rus gızlara fuhuş yaptıran bi çeteye baskın için müşteri kılığına girdiydi, yalnız gerçekçi olsun derken o arada da baskın ekibi işi ağırdan alınca bizim eleman şampanyayı patlattı gizli görev ayağına). Neyse McNulty'ye takım elbiseyi giydiriyorlar, eline de bu kulplu cüzdanlardan veriyorlardı. O da " What the fuck is thiz?" diyordu da "evropada erkekler bunu taşıyor kanka" diye açıklıyorlardı. Bulanın allah belasını versin diyecem ama gardaş, bir yandan da böyle bir sıkıntı var ne yapalım, bu halk ne yapsın?

Ne yaparsa yapsın aga bana ne... Beraber mi bot bağladık, naaparsanız yapın. Ben kendi çözümümü buldum, Dost poşeti. Dost Kitabevi'nin mavi poşetleri var ya, onlar, Ankaralılar bilir. At içine cüzdanı telefonu ıvırı zıvırı taşı yanında. Sağlam da, ezcane poşetleri gibi yırtılmıyor. Eskirse de yenisini al, kitap almana da gerek yok, isteyince veriyorlar. Hem havası da var, gızlara mesaj, kültürlüyüm, entellektüelim elimden kitap düşmez hesabı... Hem pratik hem ekonomik, hem de kültürel bir havası var. Tam bir tasarım harikası, geniş iç hacmiyle sizi adeta büyüleyecek. Dertlere dermansın dost poşeti. Poşet dostum benim.
 


Thursday, November 24, 2011

Kariyer hedeflerim

- sabah 10 akşam 4
- yüksek mayış+ikramiye
- akşama kadar goygoy, internet, solitari

hayalimdeki iş böyle bir şey, kısmet...

Wednesday, November 16, 2011

God damn federals

FBI'lık zor gardaş... Manyağı var, uğursuzu var... Banka soyulsa FBI gider, rehine işi olur FBI, seri katile, teröriste FBI; itin kopuğun her türlüsüyle uğraş dur. Peki sen vatan için kurşun sıkarken bir arayıp da teşekkür eden mi var? "Ya gardaş, sağolun valla biz beceremediydik iyi ki geldiniz" diyen mi var? Bir çay çorba ikram eden mi var? Bir de arkandan konuşurlar, "lanet federaller "diye... "Hey ahbap burası new york polisinin yetki alanı" diye. E y.rrağım, yetki alanı da devlet bizi yollamış işte.. Bakmış ki siz beceremiyonuz bizi yollamış. Sanki ben keyfimden geliyorum, sanki ben başka devlete çalışıyorum, hepimiz birleşik devletlerin çocuğuyuz nedir yani bu afra tafra?

CIA mesela o kadar şey değil, onun mesaisi belli. Açıyosun dünya haritasını, nerde petrol çıkıyor? Şurda şurda.. Git oraları karıştır; işin bu. Yurtdışı harcırahı da var, gezmesi tozması var, iyi iş.

Ama misal, FBI yerel polise gider yapıyo ya, bu artık federal bi konu filan diye, CIA da FBI'ya aynen posta koyabiliyor. Gardaş diyor, bu iş ulusal güvenliği ilgilendiriyor artık biz devralıyoruz. Yani şöyle bir denklem var:

CIA>FBI>LAPD (Eleypidi)

Eleypidi'yi örnek olarak verdim, ama vatansever polislerin çalıştığı güzel bi teşkilatımız o da. Roger Murtaugh ve Martin Riggs hesabı. LAPD diyince bu iki ismi hatırlamıyorsan senin tevellüt 85'in üstü sayın okuyucu, hiç google'larda aranma...

Yalnız bu birleşik devletler de üç beş tane daha böyle gizli servis var, NSA var, ATF midir AFT midir öyle  bişeler daha var ama onlar ne işe yarıyo hangisi hangisinden büyük onu tam bilemiyorum....



Tuesday, November 15, 2011

Güle güle reyis...



Seni izlemek bir zevkti, gerçekten...
 
Related Posts with Thumbnails