Saturday, December 17, 2005

I’m a loser baby so why don’t you kill me

Şimdi şöyle bir düşününce, 26 küsür yıllık hayatımdaki kayda değer tek başarı ÖYSde 591 puanla çocuğu koyup memleketin güzide üniversitelerinden birine kapağı atmak olmuş. Başka da kayda değer pek bir şey yok...

Ama bu hep böyle değildi, benim de “kazanan” olduğum, geleceğe ümitle baktığım( böyle açık bir gökyüzü altında ufka doğru gülerek bakan bir yüz düşünün) günlerim vardı. Evet, ilkokul yılları. Bütün derslerim pekiyiydi (gerçi herkesin öyle oluyormuş sonradan öğrendim), öğretmenlerimin sevdiği başarılı bir öğrenciydim, sınıf takımında forvet oynuyordum, ortamın kralıydım adeta o yaşta. Ama işte ilkokul öğretmenlerimin ve aile efradının beklentilerinin aksine, anadolu lisesi sınavını kazanamama neticesinde kaydolduğum sıradan devlet ortaokulunda herşey değişti. O küçücük bünyeye tiksinerek giydiğim kravat ve ceket eşliğinde; yağmurlu, gri bir sonbahar sabahında başladığım o okulda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı (aslında yağmurlu muydu değil miydi tam hatırlamıyorum da yazıya kasvet katayım istedim).

Dersler gittikçe kötüleşti, öğretmenler tarafından bırakın sevilmeyi, kim olduğu bile bilinmeyen bir öğrenciydim ve sınıf takımında ki yerim forvetten beke düşmüştü. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bayan arkadaşlar bilmez ama her Türk genci içgüdüsel olarak ileri mevkiide görev almak, gol yollarını koklayan hırçın forvet olmak, ve tabi attığı artistik gollerle manitaların aklını almak ister. (Şimdi bu gol atma yeme ilişkisini fallik bir simgelemden yola çıkarak erkeklerin kadını metalaştırması yönünde bir çıkarıma gidecek olan entel arkadaşlarada laflar hazırladım, ileride başka bir yazıda bunlara da değineceğim. Sadece kısa bir özetle “bırakın lan topumuzu ibneler” diyorum)

Elimde belgeleri de var bu değişimin. İki adet vesikalık fotoğraf. Biri ilkokul beşte çekilmiş; pırıl pırıl, sevecen, gülümseyen bir yüz. Adeta mutluluğun resmi. Diğeri bir yıl sonrası, orta birde çekilmiş. Bu bütün okulun sıraya dizilip sabit kırmızı bir fon önünde topluca çekildiği türden. Belli ki fotoğrafçı da yüzlerce öğrencinin sırayla fotoğrafını çekmekten bunalmış, çokta dikkat etmemiş ne çektiğine. Zaten öyle olmasa, hiçbir fotoğrafçı bir insan evladının o durumda resmini çekmez, en azından “evladım git bi yüzünü yıka gel” der. Artık okulun arkasında maç yaparken mi bizi toplayıp getirmişler, yoksa sınıfta güreşirken mi şimdi tam hatırlamıyorum. Ama o ne lan? Kıpkırmızı terli bir surat, kravat bir yanda, ceket bir yanda; şaçlar dağılmış. Sokakta görsen suratına tükürürsün “böyle öğrencilik mi olur lan it” diye. Elimde scanner teknolojisi olmadığından bu belgeleri gösteremiyorum şimdilik.

Daha yazacaklarım var bu kötü zamanlardan. Forvet mevkiini nasıl kaybettim? Manita mevzularında nasıl yerlerde süründüm? Annemlerin son umudu olan fen lisesi sınavlarındaki akılalmaz başarılarım(düz liseye devam ettiğimi hemen belirteyim)? Kötü arkadaş çevremle beraber, okula yeni başlayan bir bebeyi eğlencesine nasıl patakladık ( meğer müdür yardımcısının oğluymuş lan)? Sonra da disiplin kurulunda “vallaha biz değildik hocam ehihi” diye nasıl inkar ettik?...

Pek yakında...

1 comment:

Gaia Skywalker said...

Bekliyoruz efenim :)

e.

 
Related Posts with Thumbnails